ercan dalkılıç
ULYSSES, ERCAN DALKILIÇ’IN HİKAYESİ
∇
Yaşar Kemal’i kim bizden iyi anlayabilir ki?
Bir zeytin ağacının önemi nasıl anlatılır? Bu minvalde yazı için kafamda hiçbir şey canlanmadı başta; zeytin ağacı da diğer ağaçlar gibi değil midir, öyleyse onlar kadar önemlidir, ne eksik, ne fazla. Zeytin ağacının en iyi verim verdiği toprak, yamaçtır; göğe yükselen bulutun nemini çekecek içine ağaç! Sadece topraktan almayacak ekmeğini, suyunu.
Bizim de böyle bir kıraç tarlamız vardı, dededen kalan; Dedağaç’tan 41’de göçünce bizimkiler, devlet 3-4 dekar arazi vermiş, biri de benim aileme düştü, yıl 99’du. Yamaç, tabandır bir diğer yanıyla, dikmek zordur fidanı, ellerini, avuçlarını patlatır adamın, yaba, kürek kâr etmez.
Babam soğuk demir ustası, ama kafası en çalışanlarından! Haznesi silindir şeklinde olan, tepesinde bisiklet gidonuna benzeyen bir aparat yaptı, 7-8 dekara zeytin fidanı dikelim, başka türlü zaten mümkünatı yok, toprağın dini, imanı yok geçit vermiyor. Öyle teker teker, bileğe kuvvet diktik fidanları, tepeden elimizle pervane gibi çeviriyoruz gücümüz yettiğince aparatı, sonra yukarı doğru kuvvet uygulayarak silindir bloğu şeklinde dışarı çıkarıyoruz toprağı, fidanı yerleştirip cansuyuyla birlikte toprakla örtüyoruz. Günlerce sürdü o fidanları dikmek, sabah 5 öğlen 12 – akşamüstü 4 – akşam 9-10, lüküs şavkı, el feneri, allah ne verdiyse.
Dikince büyüyor mu bu meret? Yaban delicesi mi bu? Ne gezer… Sulamak gerekiyor, bol bol, ama kararında, fazla verirsen de çiçeği narin oluyor, fırtınayı gördü mü döker! Otur ağla sonra! Salma su veremezsiniz, önünüzde metrelerce uzayan bir arazi, çorak, suyu salıyorsunuz, yıllarca aç kalmış, susamış toprak içine çekiyor, inanılmaz, tonlarca suyu emiyor. Çare yok, baş edilmez, gittik ince naylon bir hortum edindik, ama bir kadın bileği kalınlığında, ağaçların sırasına yatırdık boylu boyunca, bu sefer de pancar motor’dan (balıkçılar iyi bilir bu motoru, suyun içinde cayır, cayır çalışır) gelen su tazyikli geliyor, hortum patlayıp duruyor, koştur dur metrelerce, hal yoluna koyacağım diye… Ağaç diplerine açılan lökos (karık gibidir, ama yusyuvarlak sarar ağacı, su bu yuvarlak yuvaya dolar, besler ağacı) patlıyor, bazen; fırla git, kürekle besle duvarları, suyu zaptetmek için… Yine tam mesai, sabah 5-6, gece saat 10; bazı günler cehennem sıcağı, gündüz sulamıyoruz, toprak emmesin hemen diye, geceliyoruz, sabaha kadar açık arazide, fener altında zorlukla okuduğum kitapların dili olsa keşke…
Gözlerim belki de bu yüzden bozuk, kim bilir. Yatağın yerini zor buldum, o iki-üç yı boyunca inanın. Lisedeyim diğer yandan, eve gelip atıyorum kendimi yatağa, gözlerimi kapatıyorum, ışık huzmesi şeklinde, ağacın dibine akan suyu görüyorum. Yaşar Kemal’i kim bizden iyi anlayabilir ki?
Yazının tamamını okumak için tıklayınız…
“Ucuz zeytinyağından kaçınmalıyız”
ERCAN DALKILIÇ’IN SÖZCÜ GAZETESİNE YAPTIĞI AÇIKLAMALAR İÇİN TIKLAYINIZ.