Zeytinin adı kutsal kitaplardan gelmektedir. İbranice “zeyt” sözcüğü Arapça’da “ez-zeyt”e dönüşmüş ve bu söz Türkçede zeytin olarak kullanılmıştır. Batı’da kullanılan “olive” sözcüğünün kökeni olan “ela” sözcüğünün temelinde ise eski bir Anadolu halkı olan Luwiler’in etkisi büyüktür. Luwiler zeytine “ela” diyorlardı. Bugünkü Aliağa Körfezi’nin bulunduğu yere antik çağda “Elaeia Körfezi” yani Zeyindağı Körfezi deniliyordu. Bugün İspanyolcada bulunan “elaaara”, Latincede “olea” veya “olivum” sözcüklerinin ve en genel adı ile “olive” nin kökeninde aslında hep Luwiler vardır.
Zeytinin ilk anayurdunun Güneydoğu Anadolu (Mardin, Maraş ve Hatay üçgeni) olması en güçlü ihtimaldir. Oradan da Akdeniz ve Hazar havzasına, Ege Adaları, Yunanistan ve İspanya’ya yayıldığı tahmin edilmektedir. Zeytinin, asıl yurdunun Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde, örneğin güneyde Akdeniz’de Toroslar’ın eteklerinde, Antalya ve İçel’de, batıda Muğla’da, Aydın Çine’de kendi kendine yetişen ve çoğalan yabani zeytin ağaçları, Bafa ve Kuşadası yörelerinde yabani zeytin ağaçlarının adeta ormana dönüşmeleri, İzmir Çeşme’de ve daha kuzeyde Çanakkale, Balıkesir ve Bursa’ya kadar yer yer kendini göstermesi zeytin ağacının anayurdunun günümüz Türkiye’si olabileceği düşüncesini desteklemektedir.
Anadolu’da zeytin ve zeytinyağcılığın tarihi konusunda yeterli arkeolojik çalışma olmamasına rağmen, Limantepe Höyüğü kazılarında M.Ö. 3000- 2000 tarihinden kalma zeytin tanelerini ezmek için kullanılan küçük el havanları, öğütme taşları, zeytinyağını karasudan ayrıştırmaya yarayan toprak kapların yanı sıra daha sonraki dönemlere ait zeytinyağı depoları 812 gün ışığına çıkarılmıştır.
Çok eski dönemlerden beri kullanılan ve bilinen Zeytin ve dünyanın ilk bitkisel yağı olan zeytinyağı birçok toplumda kutsal kabul edilmiştir. Zeytin, dört kutsal kitapta da yer almıştır. Kutsal kitaplarda sözü edilen zeytin için Eski Ahitte yer alan efsanelerden birinde; ağzında bir zeytin dalı ile Nuh’un gemisine dönen güvercin tufanın bittiğini haber vermiş ve o zamandan bu yana zeytin dalı barışın sembolü olmuştur. Tufana bile direnen zeytin ağacı ise ölümsüzlük simgesi olarak kabul edilmiştir. Bir çok toplumda zeytin sadece kutsal mekanlarda değil devlet yönetiminde, günlük yaşamda, spor faaliyetlerinde yer almıştır. Mısırlılar tarihlerinde zeytin ve zeytinyağına çok önem vermişlerdi. Duvar resimlerinde henüz 19 yaşındayken ölen firavun Tutankamon’un (M.Ö. 1354-1346) zeytin dallarından örülmüş adalet tacı giydiği, firavun mumyalarının boyunlarında zeytin dallarından kolyeler olduğu bilinmektedir. İsrailoğullarının ilk kralı Saul M.Ö. 1035’te tahta çıktığında anlına zeytinyağı sürülerek kutsanmıştır. Zeytin ile ilgili çeşitli efsanelerin olduğu antik yunan uygarlığında, zeytin ağacı kutsal kabul edildiğinden zeytin yetiştirme ve toplama işini elini karşı cinse sürmemeye yemin etmiş bakire genç kız ve erkeklerden başkasının yapması yasaktı. Tanrıların çocuklarının zeytin ağacı altında doğduğuna inanan Yunanlılar tanrı heykellerini sadece mermerden değil, zeytin ağacından da yapmışlardır.
Antik çağda zeytin, olimpiyatlarda, sporculara başarılarından dolayı zeytin dalından bir taç takılması ve zeytinyağı hediye edildiği bilinmektedir. Romalılarda ise, ülkelerinin kurucusu Romüs ve Romülüs’ün bir zeytin ağacının altında doğduğuna inanılırdı. Diplomatlar yeni bir ülkeye gittiklerinde, ellerinde zeytin dalı ile barış için geldiklerini göstermişlerdir. Romalılarda zeytinyağı ölüm ve dini törenlerde kullanılır, ölen kişinin yüzüne zeytinyağı serpilerek kutsanır ve bu şekilde günahlardan arınacağına inanılırdı. Bu kadar kutsal kabul edilen yaşamın bir çok alanında kullandıkları zeytin ağacının dikimi, Romalılar tarafından teşvik edilmiş, halka zeytinden yağ çıkarılması ve işlenmesi öğretilmiştir. Kıbrıs’ta noelden bir gün öncesinde, sabahın erken saatlerinde çocuklar kiliseye zeytin dalları getirtir, zeytin dalları ve yapraklarıyla kilise süslenirdi. Gün ağarana kadar kilisede zeytinyağı tütsülenir ve törenden sonra evlerine gidenler bu dallardan götürürdü. Bu dalların onları kutsayıp nazardan koruduğuna inanırlardı.
Zeytinyağı Slav toplumunda da dini törenlerde kullanılan bir objeydi. Her evde mutlaka bulunur, kilise törenlerinde, yeni yılda ve kutlamalarda mutluluk ve sağlık 813 sembolü olarak kullanılırdı. Lübnan dağlarında halk, yeni doğan bebeklerinin vücutlarını tuz ve zeytinyağı ile ovar, bu şekilde kutsandıklarına, kötü gözlerden arındıklarına ve daha sağlıklı olduklarına inanırlardı. Makedonya’da evlilik törenlerinde yeni evliler ve oturacakları ev zeytinyağı ile kutsanır, bunun nazara karşı koruduğu ve mutluluk getirdiği düşünülürdü. Kurutulmuş balık, soğan, pirinç ve zeytinyağı karışımı ile yapılan bir tür ekmek hazırlanır, gelin akşam eve gittiği zaman bu ekmekten ikram edilir ve gelinin bu şekilde kutsandığına inanılırdı.
Bunun yanında İspanya’da, bir tür zeytin ağacının adını verdiği “The Verdiales” zeytinleri toplama döneminde meyvelerin verimini kutsama nedeni ile yapılan festivalde, dini törenler, danslar ve eğlenceler düzenlenirdi. Bu festival geleneği günümüzde de devam etmektedir.